Perşembe, Kasım 6

Tayfun Kahraman’ın yeni yargılama talebi reddedildi! Mahkeme kararını açıkladı

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin Tayfun Kahraman hakkındaki “hak ihlali” ve “yeniden yargılama” kararına ilişkin incelemesini tamamladı.

Yargı heyetinin verdiği kararda, Anayasa Mahkemesinin olağan yargı yolu ile incelenmesi gereken konularda bireysel temyizi inceleyip değerlendiremeyeceği, bu Mahkemenin bir istinaf veya istinaf mahkemesi olmadığı belirtildi.

Kararda, somut olayda Yargıtay’ın cezayı onama kararının, ilk derece mahkemesi kararında ceza gerekçesi olarak yer almayan iletişimin dinlenmesine ilişkin bazı fiillere dayandığı ve bunlara atıfla temyiz edene mahkûmiyet kararının onandığı vurgulanmış, çoğunluk kararında ise mevcut durumun “davacının temyizde cezasına esas teşkil eden delillere karşı kendisini savunma fırsatından mahrum bırakıldığı” anlamına geldiği vurgulanmıştır. Aşama” açıklamasında, ilk derece yargılama aşamasına ait belgelerde bu tür delillerin bulunduğunun altı çizildi.

Kararda, temyiz eden ve avukatının erişim ve itiraz imkanının olduğu, bu nedenle ilk kez ortaya çıkan ve Yargıtay aşamasında kabul edilen bir delil olmadığı vurgulanarak şöyle denildi: “İlk derece yargılaması sırasında Yargıtay tarafından dosyaya eklenen, temyiz eden ve avukatının ulaşabildiği ve itiraz etme imkanına sahip olduğu bu delilin, onay kararı gerekçelerine ek gerekçe olarak ileri sürüldüğü dikkate alındığında eşitlik ilkesinin geçerli olduğu söylenemez. Ayrıca, başvurucunun mahkûmiyetine ilişkin kararda yer alan diğer deliller de dikkate alındığında, “Kararın tek ve temel belirleyici unsuru iletişimin dinlenmesine ilişkin belgelerden oluşmadığından yargılamanın adil olduğuna ilişkin beyanların ihlal edildiği söylenemez.” hükmü ihlal edilmiştir.

Kararda, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, iletişimin dinlenmesine ilişkin raporlar, başvurucuya ilişkin diğer tüm delillerle birlikte değerlendirildiğinde, eylemin “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçunu oluşturduğu sonucuna vardığı vurgulanıyor.

Mahkeme kararında: “Başvurucu ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım’ suçundan mahkûm edilmiş, ancak kendisine herhangi bir itiraz gelmediği için iptal gerekçesi belirlenememiş ve ceza onanmıştır. Yani Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararında gerekçelerden yalnızca biri olan haberleşmenin dinlenmesine ilişkin kayıtlar ‘hükümeti devirmeye teşebbüs’ suçunun delili olarak gösterilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti”. Yukarıdaki tüm belge ve diğer delillerin bu suçu oluşturabileceği kararda açıkça ifade edilmiştir.” Ancak başvurucu, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım ve yataklık etmek” suçundan mahkûm edilmiştir. Bu nedenle cezanın yukarıda belirtilen belgelere dayanılarak onandığı söylenemez.”

Kararda söz konusu ifadeler ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararlarında detaylandırılan gerekçeler dikkate alındığında, sanık tarafından ileri sürülen suçlamaların mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasıyla ilgili olduğu, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçelerinde “açık değerlendirme hatası” veya “açık keyfilik” teşkil edecek bir hususun bulunmadığı tespit edildi.

“Anayasa Mahkemesi ‘SÜPER TEMYİZ MAHKEMESİ’ DEĞİLDİR”

Anayasa Mahkemesi kararında, ihlal kararının gerekçesi dikkate alınarak, delillerin değerlendirilmesinde ilk derece mahkemesi ve Yargıtay’ın takdir yetkisinin değerlendirildiği belirtildi ve şu ifadelere yer verildi:

“Anayasa Mahkemesi kararının muhalif şerhinde belirtildiği üzere, yargılamaya konu olan eylemlerin delilleri, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin değerlendirilmesi, Yargıtay ve ilk derece mahkemelerince verilen kararların adilliği, bireysel başvuru denetimine konu olamaz. Anayasa Mahkemesinin görevi, Yargıtay ve ilk derece mahkemelerinin değerlendirme ve sonuçlarının meşruluğunu denetlemek değildir. Değerlendirme yetkisi Belirli bir konuya ilişkin delilin yalan olması Sunulacak delilin davayla ilgili olup olmadığına esas olarak ilk derece mahkemelerinin takdiri bulunmaktadır.

Kararda, Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda olağan yargı yolları yoluyla incelenmesi gereken konuların incelenip değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bunun bir istinaf, istinaf veya “süper istinaf” mahkemesi olmadığı belirtiliyor.

Kararda, Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, yargısal itiraz kapsamında dikkate alınması gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvurularda incelenemeyeceği belirtilirken, “6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Usulleri Hakkında Kanun”un 49. maddesinin 6. fıkrasında, “Yargı kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin hizmetlerin incelenmesi, bunun temel bir hak olup olmadığının tespiti ile sınırlıdır” denildi. ya da değil. ihlal edildiği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılabileceği. “Bakanlıklar hukuken dikkate alınması gereken konuları araştıramaz.” Bu konunun açıkça yasak olduğu belirtildi.

“AYM YETKİSİ YIPRANMIŞTIR”

Kararda: “Anayasa Mahkemesi, somut olayda, bireysel şikâyeti inceledikten sonra hak ihlaline karar verirken adeta bir istinaf makamı gibi hareket etmiş, oluşturduğu gerekçede hem Anayasa’yı hem de kanunun emredici hükümlerini ve “gasp edilen yetkiyi” açıkça ihlal etmiştir.” değerlendirme gerçekleştirildi.

Kararda, bu nedenlerle Tayfun Kahraman hakkındaki “infazın ertelenmesi, sanığın serbest bırakılması ve yeniden yargılama” taleplerinin reddedildiği belirtildi.Kaynak: AA | Bu içerik Hazar Saygın tarafından yayınlanmıştır.

İlginizi Çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir